Renzo Piano
Renzo Piano ve Deneysellik

“Tarz, kendinizi içine kilitlediğiniz altın bir kafes gibidir. Her yeni bir projeye kendimi coşkuyla ve özgürce vermek yerine, umutsuzca bir ‘Piano binası’ tasarlama yolu mu aramalıyım? Mimarlığın güzel yanlarından biri, her projede hayatın baştan başlıyor gibi olmasıdır. Sadece tanınmayı kendinize dert ediyorsanız, büyük bir yanlış yapıyorsunuz. Bu mimarlığın ruhuna aykırıdır. ‘Tarz’ kelimesini sevmiyorum ama tutarlılık kesinlikle aradığım bir şey.”
1937, Cenova doğumlu kariyerinde önemli eserler ortaya koyan, mimarinin sınırlarını zorlayan ve mimarlık pratiği üzerine yeniden düşünmeye iten Renzo Piano, kendini hiçbir tarz ile sınırlamadan etkilendiği mimari akımlar ile farklı tasarım yaklaşımlarında bulunmuştur. Renzo Piano, ailesinin katkısıyla akademik tecrübesini uygulama becerisiyle bir araya getirmiş. Birçok isim ve akımlardan gelişimine yol gösterecek bir şeyler öğrenmiş ya da Piano’nun deyişiyle “biraz sır çalmıştır”.
Kendini hiçbir tarz ile sınırlamayan mimarın paralel süreçte yaşanan mimari akımlardan da etkilendiği, yapılarının bu paralelde değiştiğini söyleyebiliriz. Piano’nun en önemli yapılarından biri olan ve Piano&Rogers iş birliğiyle tasarlanan Centre Pompidou’daki taşıyıcı, sirkülasyon ve servis elemanları kayda değer nitelikteydiler. Kamusal alana yüz veren cephenin renk kodlamalarıyla beraber bu kurgu ile tasarlanması, cephenin kendisinin bir sergi elemanına çevrilmesinin yanı sıra kamusal mekânın da bir odak noktası olmasının amaçlandığını düşündürüyor muydu? Kentin ikonik bir yapısı haline gelmesine rağmen inşa edildiği süreçte çevresindeki tarihi dokuya aykırı duruşu kafalarda soru işareti bıraktı.

Photo © Gianni Berengo Gardin / Renzo Piano Building Workshop - Cover image by Jean-Pierre Dalbéra

Photo © Gianni Berengo Gardin / Renzo Piano Building Workshop - Cover image by Jean-Pierre Dalbéra
Piano’nun Hi-Tech ve Soft-Tech akımları ile tasarladığı birçok projesi var. Pompido’da Hi-Tech mimariyle ileri teknolojiyi kullanmasının ardından Menil Vakfı Müzesini tasarlaması ilginç soru işaretleri bırakıyor. Pompidou’nun ağır makine görüntüsüne karşı, hafif, zarif ve minimalizme eğilim gösteren bir yapı olduğu ayrıca bölgede yadırganmadan sakin havasıyla ve uyumlu malzemeleriyle çevresiyle ilişki kurması Piano’nun kendi içerisinde çeliştiği anlamına gelebilir mi?

Photo © Renzo Piano Building Workshop

Photo © Renzo Piano Building Workshop
70’lerden 90’lara doğru geldiğimizde Piano’nun tasarım sürecinin teknolojiden çok ekolojiye, yeşil binalara ve çevresel duyarlılığa doğru evrilmesinin etkilediğini söyleyebiliriz. Bunu da tasarladığı Jean-Marie Tjibaou Kültür Merkezi’nde çok net bir şekilde görebiliriz. Yapının izleri bizi Piano’ya ulaştırmıyor. Kendisini özne değil daha çok nesne olarak görmesi ne kadar gerçekleşebilir? Mimarın tarzı var mıdır, olmalı mıdır? Her mimarın belirli bir çizgisi olması gerekir mi? Acaba aynı soruya Renzo Piano ne cevap verirdi?
Katılımcılara buluşmadan önce sunulan kaynaklar:
https://www.archdaily.com/600641/ad-classics-centre-culturel-jean-marie-tjibaou-renzo-piano
https://www.archdaily.com/64028/ad-classics-centre-georges-pompidou-renzo-piano-richard-rogers
http://www.academia.edu/31058399/High-Tech_Architecture_vs._Soft-Tech_Architecture