Antoni Gaudi ‘’Bakmak ve İncelemek’’

“Bir dâhiye mi yoksa bir deliye mi diploma verdiğimi açıkçası kestiremiyorum.”
Aslında günümüzden yıllar önce Gaudi mezun olurken fakültenin dekanının aklını kurcalayan bu soru bizim şu anda Gaudi’yi anlamaya çalışırken kendimize sorduğumuz sorunun ta kendisi. Gaudi sıra dışılığı yakalamaya çalışan bir çılgın mıydı yoksa tasarladığı yapılarla çoğu insanı kendine hayran bırakan bir dahi miydi? Bu sorunun cevabını almak için çocukluğuna inmemiz gerekiyor desek yeridir. Çocukken geçirdiği hastalık sonucu gözlem yeteneği oldukça gelişen Gaudi belki de istemeden kendine ilham kaynağı olarak doğayı aldı ve bizim tabirimizle masalsı bir diyar yarattı kendisine. Kafasında yarattığı bu masalsı diyarı ‘’organik form’’ dediğimiz formlarla mimar olduktan sonra tasarımlarına yansıttı. Bu formları yansıtırken, gördüğü cisimleri üç boyutlu tasarlayabilme ve çizime dökebilme yeteneğini oldukça fazla kullandı.
Art Nouveau akımı denince aklımıza gelen isim Antoni Gaudi süslemenin mimarinin kaynağı olduğunu düşündü ve bu sözü söyleyen İngiliz düşünür John Ruskin’in teorilerinden etkilendi. Süslemenin mimari açıdan ne kadar doğru olduğu ise ayrı bir tartışma konusu. Aynı konuda zıt düşüncelere sahip oldukça büyük bir kesim mevcut. Bu iki düşünceden beslenen üçüncü bir fikir de ortaya atılabilir; süsleme olmalı ama bu mimarinin kaynağını oluşturacak kadar güçlü bir unsur değil. Çünkü bu konu fikir açısından da görünüş açısından da herkese hitap etmeyen bir konu.
Mimarlık disipliniyle pek de bağlantısı olmayan insanların en çok tanıdığı mimarlardan biri olma özelliğine sahip Gaudi. Özgür ve özgün tasarımlarıyla Katalan burjuvası içinde aranan bir sanatçı olmayı kolayca başarmış olmasını da bununla ilişkilendirebiliriz. Sırrını ise şu şekilde açıklayabiliriz; Tasarladığı yapılar o kadar sıra dışı ki Barcelona’da sokakta yürüyen sıradan bir vatandaş Gaudi’nin herhangi bir yapısıyla karşılaştığında ister istemez bu yapının mimarı kim acaba diye soruyor? Peki bu soruyu sordurmak Gaudi’nin başarılı bir mimar olduğunun kanıtı mıdır veya tasarladığı yapılar herkesin estetik anlayışına uyan muazzam yapılar mıdır? Tartışılır.
Süsleme denilince aklımıza gelen ilk Gaudi yapısı bütün heybetiyle karşımıza çıkan La Sagrada Familia. Kimine göre mimari bir şaheser kimine göre fazla karmaşık ve göz yoruyor. Nitekim burada konu yine yazının başında da bahsettiğimiz ikiliğe çıkıyor. Onu anlamaya çalışırken hep zıt iki fikirle karşı karşıya kalıyoruz.
Gaudi’nin eserlerinde çokça gördüğümüz bütünlüğü Sagrada Familia’da görmek biraz zor. İki farklı yapıymışçasına yükselen bu kilise bize, onu ondan sonra anlamanın ne kadar güç olduğuna işaret ediyor.Peki ya Gaudi’nin ölümüyle yarıda kalan bu kilisenin yapımına devam edilmeli mi, yoksa çizimlerinin kaybolması sebebiyle inşaata devam etmek mümkün değil mi? Şu an her ne kadar Sagrada Familia’nın Gaudi’nin tasarım çizgisinden çıkılmadan inşa edildiği öne sürülse de onun zanaat ustalığını bizzat her gün şantiyeye gelerek yapısında özenle gösterdiğini göz önüne alırsak böyle bir şey mümkün değil gibi görünüyor.
İlhamını doğadan aldığı bir başka yapısı Park Güell ise aslında dışarıdan bakıldığında ’’doğanın formlarından ilham alınarak tasarlandım’’ diye bağıran bir yapı. Fakat doğadan ilham alınarak tasarlanmış olması, bizde o parkta dolaşırken veya fotoğraflarına bakarken ormanın içerisinde dolaşıyormuş hissini vermesine neden olmuyor maalesef. Burada ise şu soru devreye giriyor? Bir tasarım yaparken bizim hissettiğimiz duyguyu kullanıcıya geçirmek amacı gütmek ne denli doğru ve bunu ne kadar başarabiliriz? Gaudi bu soruya cevabını, tasarladığı yapılarla vermiş gibi görünüyor.
Katılımcılara buluşmadan önce sunulan kaynaklar:
https://www.tarihlisanat.com/art-nouveau-sezesyonizm-sanat-akimi/
http://www.arkitera.com/haber/23414/bitmeyen-kilisenin-hikayesi
http://www.arkitera.com/haber/15258/antoni-gaudi-161-dogum-gunu
Katılımcılar:
Şeyma Türkmen
Begüm Tüz
Bülent Sevinç
Beyza Akın
Meltem Durmuş
Murat Çavuşoğlu
Kemal Karasakal
Şevval Çapkın
Ömer Faruk Çiftçi
Abdülkadir Demirel